Biyoloji Performans- Su Kirliliği


Yer yüzündeki sular, güneşin sağladığı enerji ile sürekli bir döngü içinde bulunur.

İnsanlar, ihtiyaçları için, suyu bu döngüden alır ve kullandıktan sonra tekrar aynı döngüye iade ederler. Bu süreç sırasında suya karışan maddeler, suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirerek “su kirliliği” olarak adlandırılan durum ortaya çıkar. Su kirlenmesi, su kaynağının fiziksel, kimyasal, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi şeklinde olur.


Yeryüzünü saran ve okyanuslarda, denizlerde, göllerde, akarsularda ve yer altı sularında bulunan sularla atmosferdeki su buharının tümüne hidrosfer (su küre) adı verilir. Yeryüzündeki sular, güneş enerjisi etkisi ile sürekli bir dolaşım içinde bulunur. Yeryüzünden buharlaşarak atmosfere çıkan sular yoğunlaşarak tekrar yeryüzüne dönerler. Bu dolaşma “Hidrolojik devre” denir. İnsanlar yaşamlarını sürdürebilmek ve ekonomik ihtiyaçlarım giderebilmek için suyu bu dolaşımdan alır, kullandıktan sonra yine aynı dolaşıma iade ederler. Bu olaylar sırasında suya karışan maddeler suların fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak özelliklerinin değişmelerine neden olurlar. Su kirliliği olarak adlandırılan bu özellik değişimleri, aynı zamanda sularda yaşayan çeşitli canlı varlıkları da etkiler. Böylece su kirlenmesi suya bağlı eko sistemlerin etkilenmesine, dengelerin bozulmasına ve giderek doğadaki tüm suların sahip oldukları kendi kendini temizleme kapasitesinin azalmasına veya yok olmasına yol açabilir.

SU KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ

Çevre kirlenmesi denilince genellikle hava, su ve toprağın kirlenmesi düşünülür. Bunlardan en kolay ve çabuk kirlenen kuşkusuz sudur. Çünkü her kirlenen şey genelde su ile yıkanarak temizlenir, bu da kirliliğin son mekanının su olması anlamına gelir. Havanın ve toprağın kirlilik bakımından zamanla kendi kendilerini yenilemeleri bir bakıma kirliliklerini suya vermelerine neden olur.
Havanın içinde bulunan katı ve sıvı tanecikler, havadan çok ağır olduklarından, çok geçmeden aşağı doğru inerek karalara ve sulara ulaşırlar. Havanın içinde bulunan gaz ve buhar halindeki kirleticilerde zamanla yağmur suları ile yeryüzünde toprak ve suya karışırlar. Bunlara örnek olarak, kükürt, azot ve karbon dioksitler verilebilir. Havaya karışan pek çok kirletici madde çok dayanıklı olmadığından, zamanla oksijen, ışık ve ültraviyole ışınlarının etkisi ile parçalanır. Daha sonra dünyada toprağa, göle, denize ve havaya inerler. Bu kirleticilerden toprağa yayılanlarda zamanla mekaniksel ve sel suları yardımı ile veya başka etkenlerin yardımı ile topraktan suya geçerler.
Su kirliliği antropojin etkiler sonucunda ortaya çıkan, kullanımı kısıtlayan veya engelleyen ve ekonomik dengeleri bozan kalite değişimleridir. Su kirliliğinin bir başka tanımı ise; su kaynağının kimyasal, fiziksel, bakteriyolojik, radyoaktif ve ekolojik özelliklerinin olumsuz yönde değişmesi, şeklinde gözlenen ve doğrudan veya dolaylı yoldan biyolojik kaynaklarda, insan sağlığında, su ürünlerinde, su kalitesinde ve suyun diğer amaçlarla kullanılmasında engelleyici bozulmalar yaratacak madde ve enerji atıklarının boşaltılmasını ifade etmektedir.
a) Havadaki ve topraktaki kirletici maddeler eninde sonunda suya geçerler.
b) Dünyadaki tüm suların % 99′undan daha fazlası bir tek sistem içinde birbirine bağlı olup genel mahiyette kirlenme tehdidi altında bulunmaktadır.
c) Sularda, muazzam bir canlı varlık hazinesi, dolayısı ile gıda deposu mevcuttur. Burada vaki olabilecek bir denge bozulması bütün dünyamızdaki yaşamı ciddi ve olumsuz yönde etkiler.
d) Kirletici madde miktarı çok az olsa bile suda erimediği zaman, su üzerinde çok ince bir tabaka teşkil edince sudaki hayat önemli bir derecede etkilenebilir. Bunun nedeni atmosferden oksijen ve ısı alışverişinin zorlaşmasıdır.

Denizlerden buharlaşan sular yukarıda yoğunlaşıp yağmur halinde aşağıya düşünce pek çok pislikleri ve suda eriyen maddeleri beraberce nehirlere ve özellikle denizlere doğru sürüklerler. Bu şekilde pislikler ve kirleticiler durmadan havadan ve topraktan sulara geçerler. Karalardan sökülebilen ve sular tarafından sürüklenen taş ve topraklarda bu kirletici maddeler gibi denizlere ulaşınca bir daha eski yerlerine gidemezler. Onun içindir ki denizler bilhassa nehir ağızlarında mütemadiyen dolmakta ve karaların yüzölçümü az da olsa artmakladır. Kısacası karalardan ve atmosferden ister suda erimiş olsun, ister erimemiş olsun suya sürüklenen maddeler ve bu arada kirleticiler bir daha eski yerlerine gidemezler. Her şeyden önce yer çekimi buna manidir. Erozyon sonucunda her yıl milyonlarca ton kıymetli toprak karalardan sulara ve dolayısı ile denizlere geçer. Bir bakıma bu da önemli bir çevre sorunudur.
Dünyamız verimliliği bu yüzden gittikçe azalmaktadır. Sulara ve denizlere geçen maddeler okside edilebilir cinsten iseler (mesela organik maddeler) sudaki erimiş oksijeni yakacaklarından sudaki hayat şartlarını zorlaştırırlar. Genellikle organik maddeler oksijenle tahrip edilip zamanla parçalanırlar ve hüviyetlerini kaybedip zararsız hale gelirler. Suda erimiş haldeki oksijen oradaki hayatın devamında büyük bir etkendir. Bir kısım organik madde çok dirençli olup uzun zaman bozulmadan kalabilirler. Bu gibi maddelerin çevre üzerindeki menfi etkileri de uzun sürer ve ekolojik sistem dengesini ciddi olarak bozabilirler. Örnek olarak petrol ürünlerinden, suda ağır olup dibe çökenler gösterilebilir.

Su kirliliğine neden olan unsurları genel olarak dört ana başlık altında toplamak mümkündür: Bunlar sırasıyla,
a) Nüfus artışı
b) Kentleşme
c) Sanayileşme
d) Tarımsal mücadele ilaçları ve kimyasal gübreler.

Yukarıda belirtilen dört ana başlık içerisinde yer alan endüstriyel ve kentleşmenin önemi tartışılmazdır. Endüstri kuruluş atıklarının arıtılmadan akarsulara verilmesi veya bu atıkların toprağa gömülmesi sonucu bu atıklar yağmur sularına karışarak yeraltı sularının kirlenmesine sebep olabilmektedir.
Enerji santralleri, çelik, kağıt ve araba fabrikaları gibi büyük endüstriyel kuruluşlar, çevreye zararlı maddeler açığa çıkaran önemli kuruluşların başında gelmektedirler. Özellikle büyük şehirlerde kurulan sanayi fabrikalarının sıvı ve katı atıklarının da su kirliliğine neden oldukları bilinmektedir. Ayrıca, sanayileşmenin gelişmesi ile şehirlere göç olayı daha da hızlanmış, bunun sonucunda da hızlı ve düzensiz şehirleşme ortaya çıkmıştır. Şehirlerdeki nüfus artışı ve buna bağlı olarak kentleşmenin yarattığı atıkların artış göstermesi, tarımsal mücadele ilaçlarının ve kimyasal gübrelerin bilinçsizce ve kontrolsüz kullanımı da göz önüne alındığında “su kirliliğine” etki eden unsurların önemi ortaya çıkmaktadır.
Su kirliliğinin önemli bir başka nedeni olan evsel atıklarda bulunan “sert (biyolojik parçalanmaya dayanıklı) deterjan” kalıntılarının doğal su kaynaklarının kirletilmesinde önemli payı olduğu bilinmektedir. Deniz ve göl kenarı gibi ortamlara yakın kurulan büyük şehirlerde evsel atıkların fazlalığı göz önüne alınırsa, kirlenmenin buralarda önemli boyutlarda yaşandığı açıkça görülebilir.
Su kirliliğini oluşturan diğer etmenlerin başında lağım suları, petrol atıkları ve nükleer atıklar, kimyasal kirleticiler ve tarımda verimi artırma amacıyla kullanılan doğal ve yapay maddeler, tarım ilaçları ve radyoaktif atıklar yer almaktadır. Bu atıklar arıtılmadan su ortamlarına boşaltıldıklarında ya da bu atıklarla kirlenen topraklardan sulara taşındıkları zaman su kirliliğine neden olurlar.
Özellikle tarımsal alanlarda üretimi artırmak amacıyla kullanılan kimyasal gübreler, böceklerle savaşmakta kullanılan bir takım kimyasal zehirler yağmur suları ile toprak altına geçerek yeraltı sularının kirlenmesine sebep olabilmektedirler.

SU KİRLİLİĞİNİN ZARARLARI VE ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Doğrudan hastalık nedeni olabileceği gibi bazı hastalıkların yayılımını da kolaylaştırabilen bir kirlilik çeşidi olan su kirliliği başta kanser hastalığı olmak üzere kalp, kronik solunum yolu hastalıkları ve diğer hastalıklara yol açarken, gelişim ve sinir sistemi bozuklukları ile bağışıklık sistemi rahatsızlıklarına da neden olabilmektedir.
Tarımsal alanlarda üretimi artırmak amacıyla kullanılan kimyasal gübreler, zararlı böceklere karşı kullanılan ve içeriğinde civa, kurşun ve diğer ağır metaller bulunan kimyasal zehirler, yağmur suları ile toprak altına geçerek yeraltı sularının kirlenmesine neden olabilmektedir. Akıntılarla yüzeysel sulara ve su havzalarına ulaşan bu kimyasal maddeler akarsulardaki canlı hayatının da sona ermesine sebep olmaktadırlar. Özellikle civa ve radyoaktif madde gibi tehlikeli maddeler gerek deniz canlılarının yapısında gerekse bitkilerin yapısında birikerek insanoğlu ve diğer canlılar tarafından tüketildiği zaman zararlı etkiler görülmektedir. Özellikle tarımda kullanılan kimyasal maddelerle kirlenen suda bulunan “nitrat” çocuklarda ciddi hastalıkların görülmesine sebep olabilmektedir.
Lağım suları ile kirlenen sularda bakteri ve virüs oranı artarak tifo, dizanteri, hepatit, kolera ve diğer önemli bulaşıcı hastalıkların bu yolla yayılımına sebep olmaktadır.
Besinlerin bileşiminde doğal olarak bulunan nikel maddesinin, kirli atıkların sulara karışması ve bitkiler tarafından alınmasıyla bitki yapısındaki miktarı önemli derecede artmaktadır. Bu tür bitkilerin tüketilmesiyle fazla miktarda nikel maddesi vücuda alınmakta ve buna bağlı olarak böbrek yetmezliği, karaciğer bozukluğu ve bazı kanser türlerinin oluşumuna neden olabilmektedir.
Çeşitli nedenlerle havada yoğun olarak bulunan kurşun oksit havadan su kaynaklarına ve dolayısı ile besinlere bulaşarak tüketilmeleri sonucu insan sağlığına zararlı etki gösterebilmektedir. Bu elementin özellikle ağız, yemek borusu, akciğer, meme, kalınbağırsak gibi önemli kanser türlerinin oluşumunda da rol oynadığı gösterilmiştir. Eski su dağıtım sistemlerinde kullanılan kurşunun çocukların sinirsel gelişimini, büyümeyi olumsuz etkilediği ve davranış bozukluklarına yol açtığı gösterilmiştir.
Canlı yaşamı ve dünyanın doğal dengesi için gerekliliği tartışmasız olan suyun çeşitli nedenlerle kirletilmesi sonucu gerek çevreye gerekse canlı ve insan yaşamına verdiği zararlar oldukça önemlidir. Bu bilinçten yola çıkarak, yaşamımızı önemli oranda etkileyen su kirliliğini önleyebilmek için yapılması ve alınması gereken önlemler bulunmaktadır. Öncelikle su kirliliğinin önemli bir nedeni olan tarım ilaçları ve yapay gübreler tarım alanlarında rast gele değil, yetkili kuruluşların önerisine göre kullanılmalıdır. Sanayi kuruluşlarının atıkları arıtılmadan akarsulara ve diğer su kaynaklarına boşaltılmamalıdır. İçme ve kullanma suyu olarak yararlanılan su kaynakları dışarıdan insan ya da hayvanların girmesini engelleyecek biçimde çevrelenerek kirlenmenin önlenmesi gerekmektedir. Kaynak sularının bulunduğu beslenme bölgelerinde endüstri kuruluşları, hayvan barınakları ve çiftlikler kurulmamalıdır. İçme ve kullanma suyu havzaları içerisinde ve civarında suların kirlenmesine neden olabilecek faaliyetler yapılmamalıdır. İçme sularının şebeke sistemi ile dağıtıldığı durumlarda klor, ozon vb. gibi dezenfekte edici maddelerle mikroplarından arındırılması gerekmektedir.
Dünyadaki yaşam suyun mevcudiyetinde gerçekleşmektedir. Bitki ve hayvanların vücutlarının büyük kısımlarını su oluşturmaktadır. Bir insanın vücut ağırlığının %60’dan fazlasını su meydana getirir. Bazı organlarımızda, örneğin beyinde %75 civarında su bulunmaktadır.

Su kaynaklarından faydalanmayı olumsuz yönde etkileyip niteliğini düşürecek düzeylerde suyun içinde bulunabilen organik, anorganik, biyolojik ve radyoaktif maddeler suyun kirliliğini göstermektedir. Kirlenme olgusunun su açısından önemi; suyun fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini olumsuz yönde etkilemesi ve böylece kullanım alanlarının kısıtlanması, biyolojik yaşantıyı bozması ile bünyesinde bulundurabileceği, salgın hastalıklara yol açan mikroorganizmalardan ve kimyasal kirleticilerden kaynaklanmaktadır.

Doğal olarak kirlenmemiş bir su ortamında bulunan canlılar o su ortamıyla belirli bir denge içindedirler. Dıştan gelen herhangi bir olumsuz etken (bu etken suya karıştırılan bir kirletici olabilir) o ortamdaki doğal dengeyi bozabilir. Toplumun yapısı değişip kentleşme ve endüstrileşme süreci geliştikçe, su kaynaklarının çok yönlü kullanımı artmakta ve karmakarışık bir hal almaktadır. Örneğin toplumların yaşama düzeyi yükseldikçe kişi başına kullanılan su miktarı arttığı gibi, teknolojik gelişmeye bağlı olarak etkileri henüz bilinmeyen pek çok kirletici de sulara karışmaktadır. Bunun sonucunda su kaynaklarının sulama, su ürünleri, dinlenme, spor gibi amaçlarla kullanılabilirliği azalmaktadır. 
Su kirliliği ayrıca, göllerin yaşlanmasına ve kurumasına yol açan ötrafikasyonu hızlandırır. Böylece suyun çeşitli amaçlarla insanlar tarafından kullanılması da kısıtlanmış olur. Sanayii atıklarının, böcek ilaçlarının ve öteki zehirli madde atıklarının, sudaki çözünmüş oksijeni tüketmesi, balıkların kitle halinde ölümüne neden olur. 
Tarım ilaçları, böcek öldürücüler ve kimyasal gübreler de su kirlenmesinde önemli rol oynarlar. Bu tarım atıklarının etkileri, kentler ile kentlerin çevresinde yoğunlaşmış yerleşim birimlerinin atıkları kadar büyük boyutlarda olmamasına karşın önemli kirleticilerdir. 
Evlerden, ticaret ve sanayii kuruluşlarından kaynaklanan kanalizasyon atıkları su kirlenmesine yol açan başlıca etkenlerdendir. 
Sudan yararlanan sanayii kuruluşları da bir dizi değişik etkisi olan kirleticilerin sulara karışmasına yol açar. Sanayileşmenin hızla ilerlemesiyle, sanayii atıkları, kanalizasyon atıklarını birkaç kat aşmıştır. Su kirliliğinde en önemli oynayan sanayii dalları, kağıt, kimya, petrol ve demir-çeliktir. Enerji santralleri de büyük miktarda atık ısının sulara karışmasına neden olur. Plastik üretiminde kullanılan maddeler, insan, hayvan ve bitki yaşamı için büyük tehlike oluşturmaktadır. 
Türkiye’de Marmara Denizi, Haliç, İzmir ve İzmit Körfezleri, Burdur Gölü su kirliliğinin en yoğun olduğu bölgelerdir. Ama yoğun turizm etkileri ve enerji santrallerinin yapımı Akdeniz kıyılarını da tehdit etmektedir. 
Su kirliliğine sebep olan bir başka etken de atık ısıdır. Isıl kirlenme, biyolojik ve kimyasal tepkimeleri hızlandırır ve çözünmüş oksijen miktarının hızla azalmasına yol açar. Su sıcaklığı balıkların yaşamasına olanak vermeyecek düzeye yükselebilir. Bu durum, zararlı alglerin gelişmesine de ortam hazırlayarak, besleyici madde atıkları, deterjan, kimyasal gübre ve insan atıkları gibi kirleticilerin etkisini çoğaltır. Sonuçta, atık ısı, göllerdeki ötrafikasyonu hızlandırır. 
Su kirliliğine yol açan etkenleri, kısaca şöyle sıralayabiliriz.: 
1- Tarımsal faaliyetlerin sonucu 
2- Toprak erozyonundan, (doğal kayma ve yapay olgular sonucu) 
3- Bitkilerin çürümesinden kaynaklanan kirlenmeler 
4- Hayvansal atıklar 
5- Tarımsal mücadele ilaçlarından kaynaklanan kirlenme 
6- Endüstriden kaynaklanan kirlenme 
7- Kimyasal kirlilikler 
8- Fizyolojik kirlilikler 
9- Biyolojik kirlilikler 
10- Atmosferik kirlilikler 
11- Zehirli varil veya tehlikeli atıkların gizli gizli gömülmesi veya atılmasından kaynaklanan kirlenmeler. 
12- Yerleşim alanlarından gelen kirlenmeler 
13- Rüzgarın etkisiyle taşınanlar 
14- Endüstri ve evsel atıklar. 
TOPRAK ,HAVA, SU KİRLİLİĞİNE KARŞI ALINABİLECEK ÖNLEMLER
Hava kirliliğine karşı alınabilecek önlemler
• Öncelikle fosil yakıt kullanım yerine doğalgaz, güneş enerjisi ve jeotermal enerji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
• Sanayi tesisleri kurulurken yeşil alanların artırılması planlanmalı ve sanayi atıkları havaya verilmemelidir.
• Arabaların egzozlarından çıkan gazlara önlem alınmalıdır.
• İnsanlar toplu taşımacılığa özendirilmeli ve yakıt olarak doğalgaz kullanılmalıdır.
• Orman tahribatı önlenmeli, ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmeli ve ozon tabakasına zarar verilmemelidir.
Toprak kirliliğinin önlenmesi için;
• Evsel atıklar toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanmalı ve imha edilmelidir.
• Verimli tarım alanlarına sanayi tesisleri ve yerleşim alanları kurulmamalıdır.
• Sanayi atıkları arıtılmadan toprağa verilmemelidir.
• Tarım ilaçlarında ve gübrelemede yanlış uygulamalar önlenmelidir.
• Ambalaj sanayiinde cam, karton gibi yeniden kullanılabilir maddeler seçilmelidir.
• Toprağı yanlış işleme ve yanlış sulama uygulamaları durdurulmalıdır.
• Otlak ve ormanlar korunmalı ve çoğaltılmalıdır.
• Nükleer santraller toprağa zarar vermeyecek yerlere kurulmalıdır.
• Ağaç sevgisi ve ormanların korunması konusunda insanlar eğitilmelidir.


Su Kirliliğinin Önlenmesi
• Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli 
• Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli 
• İnsanlar bilinçlendirilmeli 
• Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı 
• Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır 
Yaşamın Temel Kaynağı Su
Dünya’nın yaklaşık üçte ikisi sudur. Bu nedenle Dünyamız, “Mavi Gezegen” olarak da adlandırılır. Ancak bu suyun çoğu okyanus ve denizlerde bulunur, yani tuzludur. Dünyadaki suların ancak % 2,5’u tatlı sudur ve bu miktarın da yalnızca % 1 kadarı içilmeye elverişlidir.
Suyun yeryüzüyle atmosfer arasında sürekli hareket etmesi sonucunda oluşan döngüye “su döngüsü” denir. 
Yüzey ve yer altı suları, dünyadaki su döngüsünün önemli öğeleridir. Yüzey suları ırmaklar, göller, denizler, okyanuslar ve buzullardır. Yer altı sularıysa yağmur sularının yeryüzüne indikten sonra toprağın içinden süzülerek, su geçirmeyen bir tabakaya kadar ilerleyip orada birikmesi sonucunda oluşur.
Su, tarımda sulamada, sanayide ısıtma ve soğutma sistemlerinde, evlerde yıkanmada, temizlikte ve içme suyu olarak kullanılır. Günümüzde, insan etkinlikleri sonucunda ortaya çıkan su kirliliği, önemli çevre sorunlarından biridir. Su, içindeki tehlikeli kimyasal maddelerden ve bakterilerden temizlenerek yeniden kullanılabilir.
Dünyadaki su kaynakları çok sınırlıdır. Bunun nedeni, yüzey sularının ve yer altı sularının çok az bir kısmını içme suyu olarak kullanabilmemizdir. Ayrıca, su kaynaklarının dağılımı da coğrafi bakımdan eşit değildir. Çevre kirliliği, küresel ısınma, kentleşme, ormanların zarar görmesi gibi nedenler sonucunda su kaynakları giderek azalmaktadır. Bu kaynakların sürekliliğinin sağlanması, dolayısıyla tükenmemesi için suyun tasarruflu kullanılması ve korunması gerekir.
Ülkemizde de çok sınırlı olan su kaynakları, bugünkü gereksinimi ancak karşılamaktadır. Su kaynaklarımızdan elde edilen kullanılabilir su miktarı, 110 milyar metre küptür. Bunun % 16’sı içme ve kullanım suyu olarak, % 72’si tarımsal sulamada ve % 12’si sanayide kullanılmaktadır. Hızlı nüfus artışı, sanayileşme, su kirliliği ve ülkemizdeki yıllık yağış ortalamasının dünya ortalamasından düşük olması su kaynaklarımızı tehdit etmektedir. Bu nedenle, su kaynaklarının daha dikkatli kullanılması ve kirlenmemesi için gerekli önlemlerin bir an önce alınması gerekiyor.

Diş fırçalarken ne kadar su harcanır?
A. Bir günde, bir kişi, bir kez diş fırçalamada: 6 litre su tüketir. Bir günde, bir kişi, iki kez diş fırçalamada: 2 x 6 = 12 litre su tüketir. Bir günde, 30.000 kişi, iki kez diş fırçalamada: 30.000 x 12 = 360.000 litre su tüketir. Bir yılda, 30.000 kişi, günde iki kez diş fırçalamada: 365 x 360.000 = 131.400.000 litre su tüketir.
B. Bir günde, bir kişi, bir kez diş fırçalamada: 1 litre su tüketir. Bir günde, bir kişi, iki kez diş fırçalamada: 1 x 2 = 2 litre su tüketir. Bir günde, 30.000 kişi, iki kez diş fırçalamada: 30.000 x 2 = 60.000 litre su tüketir. Bir yılda, 30.000 kişi, günde iki kez diş fırçalamada: 365 x 60.000 = 21.900.000 litre su tüketir.
C. Su tasarrufu = 131.400.000 - 21.900.000 = 109.500.000 litre

Tıraş olurken ne kadar su tüketilir?
A. Erkek sayısı: 40.000 : 2 = 20.000 Tıraş olan erkek sayısı: 20.000 : 2 = 10.000 Bir günde, bir kişi, bir tıraşta: 6 x 2 = 12 litre su tüketir. Bir günde, 10.000 kişi, bir tıraşta: 10.000 x 12 = 120.000 litre su tüketir. Bir yılda, 10.000 kişi, bir tıraşta: 365 x 120.000 = 43.800.000 litre su tüketir.
B. Bir günde, bir kişi, bir tıraşta 1 litre su tüketir. Bir günde, 10.000 kişi, bir tıraşta: 10.000 x 1 = 10.000 litre su tüketir. Bir yılda, 10.000 kişi, bir tıraşta: 365 x 10.000 = 3.650.000 litre su tüketir.
C. Su tasarrufu: 43.800.000 - 3.650.000 = 40.150.000 litre

Damlatan musluklar ne kadar suyun boşa akmasına neden olur?
A. Bir musluktan, 1 saatte, 1 litre su boşa akar.
Bir musluktan, 1 günde, 1 x 24 = 24 litre su boşa akar. Bir musluktan, 1 ayda, 24 x 30 = 720 litre su boşa akar.
B. Bir musluktan 3 ayda, 720 x 3 = 2160 litre su boşa akar. Yedi musluktan 3 ayda, 2160 x 7 = 15.120 litre su boşa akar.

Evsel atık sular nasıl işlenir?
Boru hatlarıyla evlerimize gelen içme suyunun, çok aşamalı su arıtma tesislerinde işlenir. Bu arıtma süreci, suların kumdan geçilerek süzülmesini ve ardından dezenfekte edilmesini (örneğin klorlanmasını) içerir. Bu aşamalardan sonra su, tüketicilere gönderilmeye hazır olur.

Nasıl Su Tasarrufu Yapılır?
Bilim insanlarına göre, modern teknolojiler kullanıldığında su tüketimi evlerde 1/3, tarımda % 50 ve sanayide % 90 oranında azalır. Su tasarrufu için yapılması gerekenler:
• Taşıma sırasında su kaybını en aza indirmek için borular tamir edilmelidir.
• Tarımsal sulamada buharlaşmadan kaynaklanan kayıpları en aza indirip suyun daha verimli kullanılmasını sağlamak için “damla sulama” (suyun toprak yüzeyine damlalar halinde verilmesi) yöntemine geçilmelidir.
• Uygun olan her yere atık su arıtma tesisleri kurulmalıdır.
• Sanayide kullanılan su, geri kazanım yöntemleriyle tekrar tekrar kullanılmalıdır.
• Çevre temizlik vergisi örneğinde olduğu gibi, suyun taşınması, işletilmesi ve arıtılmasıyla ilgili giderleri karşılayacak uygun vergilendirmeler yapılmalıdır.

Evde Suyu Tasarruflu Kullanalım
• Bulaşık yıkamadan önce tabaklardaki yemek artıklarını iyice temizleyin.
• Bulaşıklarınızı, musluktan akan suyun altında değil, lavaboya doldurduğunuz ya da bulaşık leğenindeki suyun içinde yıkayın. Bu sayede yarı yarıya su tasarrufu sağlanır.
• Meyve ve sebzeleri, lavaboya doldurduğunuz ya da bir leğenin içindeki suda yıkayın.
• Sıcak nesneleri musluktan akan suyun altında soğutmayın. Bu, savurganlık olur.
• Çamaşır makinenizi yalnızca tam dolduğunda çalıştırın.
• Çok kirli çamaşırları makinede yıkamadan önce ayrı bir kapta deterjanlı suya bastırın.
• Otomobil yıkarken başta yalnızca sabun ve bir kova su kullanın. Yalnızca son durulamayı hortumdan akan suyla yapın.
• Bahçede birikmiş yaprakları hortumla su püskürterek temizlemek yerine, bir tırmıkla toplayın.
• Bahçe sulamasında içme suyu kullanmayın. Kuyu suyu ya da biriktirilmiş yağmur suyu kullanın.
• Kuvvetli rüzgârda ya da Güneş altında sulama yapmayın. Böyle durumlarda su çok çabuk buharlaşır.
Su Kirliliği
Dünyadaki tatlı su kaynakları kirlilik tehdidiyle karşı karşıyadır. Su kirliliği, kimyasal gübre ya da böcek ilaçlarının sulara karışması, sanayi atıklarının ve kanalizasyon sularının doğaya bırakılması gibi çeşitli insan etkinlikleri sonucunda oluşur. Asit yağmurları ve çöp alanlarındaki çöplerden sızan
maddeler de su kirliliğine yol açar. Su kirliliği, temel olarak şu üç soruna neden olur:
• Kirlilik nedeniyle sudaki oksijen miktarı, dolayısıyla suda yaşayan canlılar azalır.
• Kirlenen sular, insanlarda sağlık sorunlarına yol açar. Örneğin, böcek öldürücü tarım ilaçlarında bulunan organofosfatlar ya da benzen gibi petrol türevi kimyasal maddeler kansere; kurşun benzeri ağır metallerse sinir sisteminde bozukluklara neden olur.
• Rengi kötüleşen, kokan ya da zehirli bileşikler içeren suyun niteliği zayıflar.
Su kirliliği, tüm canlıları etkileyen bir çevre sorunudur. Kirlenmiş bir su ne içilebilir, ne tarımda ne de sanayide kullanılabilir. Kimse kirli suda yüzmek istemez. Öte yandan kirli suyun temizlenerek yeniden eski hâline döndürülmesi çok pahalı ve zor bir süreçtir.

Suyu Kirlenmekten Koruyalım

Bulaşık deterjanı yerine sabun, su ve bir miktar sirkeden oluşan bir çözelti kullanılabilir.
Cam temizleyiciler yerine ılık su ve sirke karışımı daha güvenli olur. (4 litre ılık suya yarım bardak sirke katılması önerilir.)
Tıkanmış lavaboları açmak için kimyasal maddeler yerine sirke ve karbonat karışımı kullanılabilir. Bu yöntemde, çeyrek bardak sirkeyle çeyrek bardak karbonat karıştırıldıktan sonra lavaboya boşaltılıp ardından sıcak su dökülür. Bir başka yöntem de boruyu açmak için pompa ya da tel kullanmaktır.
Ağartıcılar yerine yarım bardak sirke ya da karbonat kullanılabilir.
Ocak temizleme jelleri ya da tozları yerine karbonat kullanın. Ocağı düzenli aralıklarla bu maddeyle silin.

Atık Suların İşlenme Aşamaları

Birinci aşama, suyun içindeki taşlar, sopalar, paçavralar gibi kaba kalıntıları süzmek için ızgaraların kullanıldığı mekanik bir süreçtir.
İkinci aşama, aerobik (oksijen kullanan) bakterilerin kullanıldığı biyolojik bir süreçtir. Biyolojik olarak ayrıştırılabilen organik atıkların % 90’ı bu aşamada ortadan kaldırılır.
Atık sular, içinde bakteriler bakımından zengin bir çamur bulunan, geniş bir tanka pompalanır. Burada, mikroorganizmaların ayrıştırma işlemini kolaylaştırmak için saatlerce oksijen verilerek karıştırılır. Ardından, bu karışım bir çöktürme tankına gider. Sudaki katı parçacıklar ve mikroorganizmalar burada çamur hâlinde dibe çöker. Buna “atık çamuru” denir.
Birinci ve ikinci aşamaların sonunda ortaya çıkan çamur, anaerobik (oksijen kullanmayan) bakteriler tarafından parçalanmaya bırakılır. Bu çamur, daha sonra çukur bölgeleri doldurmada kullanılabilir ya da yakıt olarak değerlendirilebilir.
Ancak, ikinci aşamadan sonra bile atık sularda hâlâ çeşitli katı parçacıklar, fosfatlar, bazı nitratlar ve zehirli metal bileşikleri gibi kirlilik yapıcı maddeler bulunabilir.
Üçüncü aşama, bu kirletici maddeleri yok eden bir dizi özel biyolojik, kimyasal ve fiziksel işlemden oluşan bir süreçtir. Üçüncü aşama, ileri arıtma aşaması olarak da bilinir.
İleri arıtma aşaması, inşaat ve işletme harcamalarının fazla olması nedeniyle nadiren kullanılır. Bununla birlikte birçok ülkede ileri arıtma aşamasına verilen önem artmaktadır.



Suların korunması ve kirlenmesinin önlenmesinde;

a) Su kirliliği kontrolu açısından her tür kirletici kaynağın bir izin belgesine bağlanması, 

b) Evsel kaynaklı atıksular için, konuta giren temiz su miktarının atıksuya eşit olması, 

c) Kıta içi yüzeysel suların, yeraltı sularının ve deniz sularının çeşitli kullanım amaçlarına göre sınıflandırılmasını sağlayacak su kalite kriterleri çerçevesinde su kirliliğinin en yoğun olduğu bölgelerin saptanması, su kaynaklarının en uygun kullanımlarının sağlanması çalışmalarını yapmak/yaptırmak ve alınacak tedbirlerin önceliklerinin belirlenmesi, d) Atıksu miktarını ve atık sudaki atık konsantrasyonunu en aza indirerek kirliliği kaynağında önleyecek teknoloji ile üretim yapılması,

e) Atık su arıtımında teknik ve ekonomik açıdan uygun arıtma yöntemlerinin seçilmesi,

f) Benzer nitelikte atıksu üreten endüstriler ve yerleşimler için ortak atıksu arıtma tesisi kurulması,

g) Ötrofikasyon riski olan göl, gölet, koy, körfez gibi hassas alıcı su ortamlarına deşarj yapacak atık su arıtım tesislerinin, gerektiğinde azot ve fosfor giderimi gerçekleştirebilecek şekilde tasarımının yapılması, 

h) Su ürünleri istihsal alanlarının korunması için gerekli tedbirlerin alınması,

ı) Bu Yönetmelikte tanımı yapılmış olan özel çevre koruma bölgeleri için standart listelerinde ayrıca alıcı ortam standardı verilmemiş olmakla beraber; Yönetmelikte verilmiş olan su ortamları kalite sınıflandırma listelerinde her grup için ayrı ayrı olmak üzere en yüksek kaliteli sulara ait kalite parametrelerine uyulması ve özel tedbirler alınması, esastır.

Su Kirliliğinin sebepleri:

Su kirliliği, ev ve endüstri atıklarının su ortamına, arıtılmaksızın boşaltılmaları; tarımda verimliliği arttırmak amacıyla doğal ve yapay maddelerin su ortamına taşınmaları gibi sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Dünyanın büyük kesiminde su kaynakları fazlasıyla yıpratılmaktadır. Endüstri atıkları, kanalizasyon suları, tarımsal amaçlı kullanulan sular; nehirleri, gölleri kimyasal maddelerle ve atıklarla aşırı bir şekilde doldurmakta ve su kaynaklarını zehirlemektedir. Toprak kayması sebebiyle barajlar ve nehirler dolmaktadır. Ülkemiz üç tarafı denizlerle çevrili olduğundan, deniz kirliliği memleketimiz için çeşitli alanlarda önem kazanmaktadır. Yaşadığımız ortamın bir parçası olan denizlerden doğal yapısını bozmadan yararlanmak gerekmektedir. Ulaşım, taşımacılık, turizm, savunma, iklim, coğrafya, beslenme, gibi konularda denizlerimizden yararlanılmaktadır. Bu kullanım çeşitlerinden bir kısmı korumayı amaçlamaktadır. Denizlerin alıcı ortam olarak kullanılmaları, taşımacılık, turizm amacıyla kullanımı kirliliğe neden olmaktadır. Atık maddelerin, arıtılmadan veya kısmen arıtılarak alıcı ortama verilmesi, deniz kazalarından meydana gelen akıntılar, özellikle petrol akıntıları akarsulardan denizlere ulaşan tarımsal veya endüstriyel atıklar denizlerin kirlenmesine neden olmaktadır. WHO, yüzeysel sularda kirletici etki yapabilecek unsurları şöyle sıralamaktadır.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski

Color Posts